30 Ekim 2016 Pazar

Şehirden Kırsala

   Aysun Hanım ve ailesi 16 sene önce ,hepimizin her sinir anında söylediği gibi , İstanbul trafiği canlarına tak edince bu çiftlik evine taşınıyorlar. Bir inek sürüsü ve koca bir ağlayan arazi ile. Aysun hanım başından beri ne yaptığını biliyor ve kendinden son derece emin. İlk amaçları Bu ağlayan toprağı suni gübre, tarım ilacı vs. kullanmadan yağmur suyunu tutabilir hale getirmek. Aysun hanım oğluna ve torunlarına yer altı suyunun hala var olduğu bir dünya bırakmak istiyor. İnsanlar tarafından mahvedilmemiş, doğanın insana değil insanın doğaya uyum sağladığı bir dünya. İnek sürüsü tamamen doğal besleniyor. samanların çoğu çiftlikte üretiliyor.  Araziyi kullanım amaçlarına göre parçalamışlar. Karbon ayak izi mümkün olduğunca aza indirilmeye çalışılıyor. 16 yıl boyunca hayvanların ölmesinden sürülerinin çalınmasına kadar birçok aksiliği ve zorluğu sağ salim atlatmışlar ve şu anda  devlet tarafından yapılan tetkiklerde 12 senedir aralıksız bütün hastalıklardan ağrı belgesi alıyor. Yani bu ineklerin sütünü çiğ içebiliyoruz. Ne kaynatmamıza ne de pastorize ederek zararlı mikroorganizmalarla beraber faydalı olanları da öldürmemize gerek kalıyor.
Aysun hanım tüm bunları yüzünde muhteşem bir umutla anlattı. ineklerine olan sevgisi, onların bizim için sütlerinden dışkılarına kadar en son da et ve derileriyle ne kadar değerli olduğu  Aysun hanımın yüzünden okunabiliyor.

   Herşey iyi güzel, toprak iyileşiyor, inekler sağlıklı, süt lezzetli de , Aysun hanımların bir problemi var. Bu problemleri ise yalnızlık. Onlar şehirden köye göç etmiş bir aile ve şehirde sahip oldukları arkadaşları sosyal çevreleri ve kültürel çevre ve olanakları köyde maalesef yok. Köyde edindikleri arkadaşları şehir bağlamındaki problemlerini anlamazken şehirde yaşayan arkadaşları da ekoloji temelli heveslerini anlamsız buluyor, heyecanlarını ne köydekiler ne şehirdekiler paylaşıyor. Doğal olarak psikolojik ve duygusal bir boşluğa düşüyorlar. Bir süre sonra bu durum bir sorun teşkil etmeye başlayınca ve fakat amaçlarından vazgeçip şehre geri dönmek de istemeyince kendi kendilerine bir çözüm bulmak zorunda kalmışlar. 8bin100.


   8bin100 projesi düşünün ki 81 ilin de çevresinde 100 er çiftlik var tıpkı Gündönümü Çiftliği gibi. Bu çiftliklerin hepsi de kentten kırsala göç etmiş. Bu insanlar birbirinin derdinden anlıyor. Yardımlaşıyor, tartışıyor ama yalnızlık çekmiyorlar  çünkü komşuları var. oldu ki bir olay yaşandı ve ayrılmalılar orda, bir başka 8bin100 topluluğu buluyorlar onların hayvanlarına ihtiyaç duyan ve oraya göç ediyorlar. Aysun Hanım yaptıkları işin aslında çok basit olduğundan bahsediyor. Basit ama basitliği sizi şaşırtmamalı. Çiftçilikte asıl insanı zorlayan şey her gün sabah gün ağarmadan kalkıp çalışmaya başlamak. Aynı işleri tekrar etmek, sürekli, durmadan. Bu monotonluk size göre olmayabilir ve bunu farkettiğinizde evinizi arabanızı satmış, ailenizi arkadaşlarınızı geride bırakmış olmak istemezsiniz. İşte bu yüzden 8bin100 hareketindeki aşamalardan geçerek ilerlemeniz gerekiyor. Önce gönüllü olarak çalışıyorsunuz Gündönümü Çiftliğinde en az 2 hafta ya da 3 ay. Bu hayatı mı istiyorsunuz gerçekten? Bakıyorsunuz. Baktınız herşey hala istediğiniz gibi. evet siz hayvanlara doğaya hizmet etmeyi seviyorsunuz hala ve bunu arka arkaya  her gün yapmaktan monotonluktan sıkılmıyorsunuz. Bu ilk aşamayı geçtikten sonra ikinci adıma geçiyorsunuz ki bu da kendi mini projenizi oluşturmak. 12 aylık minik bir iş planı yapıyorsunuz . Ayrıca Aysun Hanım da size tanıtım, barınma ve işçilik desteği sağlıyor. bunun asıl önemli noktası Bu plan süresince eski hayatınızdan kopmuyorsunuz mümkünse işinizden ayrılmıyorsunuz , devretmiyorsunuz. evinizi arabanızı vs satmıyor ve büyük geri dönülemez yatırımlar yapmıyorsunuz. Böylece eğer ikinci adımın sonunda şehre geri dönmeye karar verirseniz çok büyük bir kaybınız da olmuyor ve kaldığınız yerden devam ediyorsunuz. Devam edecek olursanız da ve başarılı da olduysanız Tebrikler 3. adım, yani kök salma adımına ulaştınız. artık bir 8bin100 üyesisiniz. Artık siz de en az 20-40 yıllık bir ekolojik kalkınma planının bir parçasısınız.

   Tüm bu bilgi yüklemesinden sonra Aysun hanım bizi minik bir çiftlik turuna çıkartıyor. Çiftlik evleri ağaçların arasında. Ağaçlık alanı geçince önünüzde uçsuz bucaksız tarlalar uzanıyor . tepeciklerin arasından göz kırpan güneşle beraber ineklere doğru yollanıyoruz. yeni doğan ünitesini görüyoruz önce. Ağaçların altında daha gölgedeler. Hepsinin ayrı yuvası var. özel bakılıyorlar onlar bebek çünkü daha. Sonra uzunca bir süre yürüyoruz otlamakta olan düvelere ulaşmak için. Burada toprağın nasıl ıslah olduğunu daha net anlıyorum. Toprağın inek dışkısına ihtiyacı var. İçindeki doğal mikroorganizmalara ve su tutucu liflere. Dolayısıyla ineklerin otladığı alan her seferinde değişiyor. Bir gün ineklerin otlayıp dışkıladığı araziye ertesi gün tavuklar bir sonraki gün de keçiler gelip otluyor ve gübre bırakıyor. Böylece o ağlayan arazi, zavallı toprak ihtiyacı olan besine kavuşmaya başlıyor. Yavaş yavaş tek tip gübreden çeşitli besinlerle zenginleşmeye başlıyor. ve sağlıklı beslenmeye başlayan bir insan gibi nemini kazanıyor. Çatlakları , kuraklığı yok oluyor. Kutsal bir iş bu toprağa hizmet etmek. Bir de doğum yapmış daha yaşlı ineklerin olduğu koğuşlara gidiyoruz. burası resmen ineklerin yiyip içip dışkıladığı yer. tezekler toplanıyor kurutuluyor  daha sonra atölede de kullanılmak üzere. İnekler yemleniyor suları tazeleniyor.
Herkes işinde gücünde çiftlikte. İneklerin mutluluğu ve huzuru 1. önceliği herkesin. ve bu çiftlik hayatı kendi içnde dönerken diğer yandan çervre çiftliklerle de kurduğu ilişkisini yürütüyor. içişleri dışişlerinin de düzgün yürümesini sağlıyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder